Evin Cezaevi Bombardımanı: Zorla Nakil ve Tanıklık

İran’da Evin Cezaevi’nin Bombalanması: Bir Tanık Anlatısı


23 Haziran 2025’te İsrail’in Evin Cezaevi’ne düzenlediği saldırıda, masum tutsaklar, gardiyanlar ve sorgu memurları hayatını kaybetti. Cezaevlerinin ve hastanelerin bombalanması bir savaş suçudur ve İsrail hükümeti bu saldırısında her ikisini de hedef aldı.

1970’lerde inşa edilen Evin Cezaevi, hem Şah döneminde hem de mevcut rejimde İran’ın birçok siyasi tutsağına ev sahipliği yaptı. 1980’lerde, toplu katliamların gerçekleştiği yerlerden biriydi. Orada tutsak bulunduğum dönemde her gün işkencelere ve infazlara tanık oldum. 2022’deki “Kadın, Yaşam, Özgürlük” protestoları sırasında rejim, tutsakları öldürme maksadıyla Evin’in bazı kısımlarını ateşe verdi.

Monarşistler, İsrail’e Evin’i bombaladığı için teşekkür etti; öyle ki, cezaevinde meydana gelen ağır hasar nedeniyle rejim, tüm tutsakları başka cezaevlerine nakletmek zorunda kaldı. Batı, uzun yıllardır monarşist propagandayı teşvik ediyor.

1980’lerdeki İran-Irak Savaşı sırasında, Pîranşar yakınlarındaki bir cezaevi bombalanmış ve sayısız tutsak yaşamını yitirmişti. 1986’da Yüksek Yargı Konseyi’nin aldığı bir kararla, savaş bölgelerinde tutulan tutsakların serbest bırakılması öngörülüyordu. İsrail’in Evin’e saldırmasından bir hafta önce, tutsaklar ve aileleri, savaş bitene kadar tahliye edilmek için müdüre ve yetkililere başvurmuş, ancak bu talepleri kabul edilmemişti.

İsrail saldırılarının ardından Evin Hapishanesi’ndeki insanlar (Fotoğraf: AFP)

Kadın Tutsakların Yaşadıkları


Bombalamanın ardından Evin’de bir gece boyunca ne su ne de elektrik vardı. Bazı erkek tutsaklar koğuştaki bir telefonu kullanarak aileleriyle iletişim kurabildi ancak kadınların telefona erişimi engellendi ve hayatta olduklarını sevdiklerine bildiremediler.

Kadın tutsaklar birkaç patlama duydu. Koğuşları sallandı, pencereler parçalandı. Üç saat boyunca hiçbir gardiyan gelmedi; yaralılarla ilgilenmek ve koğuşları temizlemek tutsaklara kaldı. Aileleri için endişe içindeydiler.

Daha sonra, bir saat içinde nakil için hazırlanmaları söylendi. Gardiyanlar, dışarı çıkmazlarsa biber gazı kullanmak ve dövmekle tehdit etti. Nereye götürüleceklerini bilmiyorlardı ve ayrılmak istemiyorlardı. Cezaevi yönetimi nakillere, tutsaklara psikolojik baskı ve işkence uygulamak için başvurur. Gardiyanlar, tutsakları döverek koğuşlarından zorla çıkardı.

Yaklaşık 60 tutsak, ikişerli olarak birbirlerine kelepçelendi. Yanlarına istedikleri her şeyi alamadılar; bazıları ilaçlarını bile alamadı. Yalnızca bir elleri serbest olduğu için eşyalarının çoğunu taşıyamadılar.

Bombaları duyunca Evin’in kapısına gelen bazı aileler, çocuklarının bir otobüsle cezaevinden çıkarıldığını gördü ve yakınlarının durumundan endişe etti.

Gharchak Cezaevi’ne vardıklarında üst araması yapıldı. Penceresiz, klimasız bir salonda bekletildiler. Tıbbi yardım yoktu. Salondaki tek “rahatlama” su sebiliydi. İran’ın bu kurak bölgesinde Haziran sıcağı nedeniyle hava solunamayacak kadar boğucuydu. Ortam son derece kirliydi ve hiçbir imkan yoktu. Koşullar çok dardı; tutsak sayısına yetecek alan bulunmuyordu. Gharchak Cezaevi, Tahran’ın yaklaşık 64 km güneyinde ve binası ağır hasarlıydı.

Ertesi gün, penceresiz küçük hücrelere 8-10 kişi sığdırılarak yerleştirildiler. Bu odalarda klima yoktu ve Gharchak’taki su içilemiyordu. Tuvalet ve banyo imkanları yetersizdi. Günlerce aileleriyle iletişim kuramayan tutsaklar için sonunda dış dünyayla bağlantı kurmak üzere yalnızca tek bir telefon sağlandı.

Bu deneyim, cezaevleri arasında nakledilirken benim yaşadıklarıma benziyordu. Nakil yerine ulaştığımızda sorumlu gardiyan, tehditlerle moralimizi kırmak istediğini açıkça belli ederdi.

Erkek Tutsakların Yaşadıkları


Erkek tutsakların bombalamaya dair deneyimi farklıydı. Patlama, 4 No’lu Koğuş’un kapı ve pencerelerini parçaladı. Birçok tutsak yaralandı. Ayakta kalabilenler koğuştan çıktıklarında cezaevi revirinin yandığını gördüler. Yiyecek ve temizlik depoları yok olmuştu. Tek kişilik hücrelerin bulunduğu koğuşlar da hasar görmüş ve kapıları patlamayla açılmıştı. Hem tutsaklar hem de gardiyanlar, yüzlerinde korkuyla koğuştan çıktı. Gardiyan sayısı, tutsak sayısına göre azdı.

Tutsaklar, molozların altındaki kişileri—diğer tutsakları, revir çalışanlarını, temizlik çalışanlarını ve bazı gardiyanları—çıkarmaya başladı. Yıllardır tutsaklara bakan doktor, kendi hastaları tarafından enkazdan kurtarıldı ve daha sonra şöyle yazdı:

“Tutsaklar hayatımı kurtardı. Tedavi ettiklerim bana yardım etti. Beni bir köşeye götürdüler. Yarı ölüydüm. Su getirdiler, üstümü örttüler, bacağıma atel yaptılar. Yüzümdeki kanı sildiler, benim için ağladılar. Korkuyordum. Beni bırakmayın dedim. İçlerinden biri beni bırakmayacaklarını söyledi. Kaçabilirlerdi ama kaçmadılar; yanımda kaldılar. Hayatımı kurtardılar.”

İsrail cezaevini bombaladığında Evin’de 3.000’den fazla tutsaK vardı. Yaralıların bazıları kritik durumdaydı ancak hastaneye sevk edilmediler ve tıbbi müdahale alamadılar.

Bombalamadan sonra tutsaklar saat 02.30’da koğuşlarından çıkarıldı. Gece boyunca, yüzlerce tutsak diğer cezaevlerine şiddet kullanılarak nakledilmeye başlandı. Tutsaklar ikişerli gruplar halinde kelepçelenip birbirlerine zincirlendi. Elleri ve ayakları kırık olanlar bile kelepçelendi. Yanlarında eşyalarını taşımak için yalnızca bir elleri serbestti; bu nedenle çoğu eşyayı geride bırakmak zorunda kaldılar. Gökyüzünü aydınlatan patlamalar ve tepelerinde patlayan uçaksavar füzelerinin gürültüsü eşliğinde, molozların arasında yürütüldüler. Etrafları hafif makineli silah taşıyan gardiyanlarla çevriliydi. Sıradan tutsaklık halleri, savaş esaretine dönüşmüştü.

Zincirler yüzünden yavaş ilerlediler. Yaklaşık altı saatlik yürüyüşten sonra sabah 08.00’de yeni cezaevine ulaştılar. 24 saattir ne uyumuş, ne yemek yemiş, ne de su içebilmişlerdi.

Erkekler de yeni cezaevini son derece kirli ve içme suyu olmayan bir yer olarak buldu. Suyu satın almak zorundaydılar ancak cezaevi kantininde yeterli su yoktu—kaldı ki tutsakların alacak gücü olsa bile. Sorunlar arasında aşırı kalabalık, ciddi hijyen eksikliği ve gardiyanların sözlü-fiziksel şiddeti yer alıyordu.

Evin’e yönelik bombardıman o kadar yoğundu ki, çevrede yaşayan, araç kullanan ya da yürüyen siviller de hayatını kaybetti.

Sonuç


İsrail, tutsakları öldürdü ve hayatta kalanların üzerinde ise psikolojik işkence tesiri bıraktı. Aileleri de acı çekti; çevrede evlerini kaybedenler de öyle. Sayısız çocuk artık tek başına uyumaktan korkuyor.

İnsanların, Batılı hükümetlerin gerçek tehdidini ve İsrail’in Gazze’deki soykırımı ile birlikte çevre ülkelerin bombalanmasında nasıl kullanıldığını görmesini umuyorum. İnsanlar örgütlenir ve bir kolektivizm açığa çıkarsa bu güçlerin işkence ve katliamlara başvurması da bu kadar kolay olamayacaktır.

Son Makaleler

spot_imgspot_img

Related articles

Leave a reply

Please enter your comment!
Please enter your name here

spot_imgspot_img