Masallar: İnsanlığın Hafızası

Kökleri binlerce yıllık sözlü geleneklere dayanan ve dünyanın dört bir yanından benzerlikler barındıran masallar hiçbir zaman yakın gelecekte anlatıldıkları, yazıldıkları ya da oynandıkları biçimlerde var olmadılar. Masallar, sanılanın aksine hiçbir zaman özellikle çocuklar için tasarlanmadı ancak yetişkinlerin anlatageldiği bu tür hiçbir zaman çocukları dışlamadı.

Halkbilimci Jack Zipes, masalların çocuklarla ilişkilendirilmesini şu şekilde açıklar: “Sözlü masallar tarih boyunca tüm toplumlarda hep marjinal bir yerde durmuştur — tıpkı çocukların da marjinal olduğu gibi; çocuklar da, tıpkı masallar gibi, ancak zamanla toplumsal ve kültürel ana akımın içine dahil olabilmiştir.”

“Bir varmış, bir yokmuş”, farklı dillerde karşılığı olan bir ifade olarak insanlık tarihi boyunca masallarda bizi karşılar. Bu karşılama dinleyiciler için insanlığın kolektif hafızasına bir giriş çağrısıdır. Masallar çocukluğumuzda sıcak hissettiren anılardan öte toplumların tarih boyunca öğretilerini aktarma, kahramanlıklarını anlatmanın ürünüdür.

Zipes, “The Irresistible Fairy Tale – The Cultural and Social History of a Genre” kitabında insanlığın konuşmaya hatta konuşmadan once vücut diliyle kendini anlatmaya başladığı andan bu yana masalların var olduğunu belirtir. Zipes’a gore doğaüstü olayların geliştiği masallara insanlar inanırdı tıpkı bugünün insanının dinlere, tarikatlara, uluslara inandığı gibi.

Doğaüstü olaylarla örülü anonimleşmiş bir anlatı türü olan masallar, uzun yıllar Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da “hakawati” Kürtlerde “çîrokbêj”, Anadolu’da “meddah” gibi anlatılarca anlatılageldi. Ezbere tanımlarından çok daha geniş bir anlamı ve önemi olan masallar her anlatıcının kendi toplumsal bağlamına gore yeniden şekillenir. Bu nedenle masalları sadece eğlenceli bir araya gelişler olarak değil halkın kimlik inşası ve sürdürüşünün bir aracı olarak tanımlamak mümkündür.

Mezopotamya’dan Çin’e, Hindistan’dan Amerika’daki yerli halklara izlerini gördüğümüz, insanlık tarihi kadar eski masallarda, insanların kimi zaman doğa olaylarını açıklamak, kimi zaman ahlaki bir ders vermek ya da sıradan insanın hayatta kalma çabasını görürüz.

Avrupa’da Grimm Kardeşler masalının yazıya geçirilmesi ile masalların yazılı ürünler haline getirilmesinin popülerleşmesiyle masallar değişmeye başlar. Sözlü kültürde her anlatıcının kendinden bir şeyler katarak aktardığı masallar belirli kalıplara oturmuştur. Ancak yine de masallar hala Ortadoğu ve Asya halklarında da gördüğümüz gibi masal anlatıcıları yaşamaya devam ederek toplumsal hafızada nefes almaya, gelişmeye ve değişmeye devam etmiştir.

Masalların en dikkat çekici özelliklerinden biri de, dünyanın farklı yerlerinde benzer motiflerin olmasıdır. Vladimir Propp’un Masalın Biçimbilimi adlı eserinde masallarda tekrar eden yapısal ögeler sistematik bir biçimde yer alır. Propp’a göre hemen her masalda bir kahraman vardır, bir yolculuğa çıkar, bir engelle karşılaşır, yardım alır ve sonunda ödülünü kazanarak ya evlenir ya da tahta çıkar.

Örneğin dünyanın pek çok yerinde Kurt tarafından yenilmek isteyen Kuzular ya da domuz yavruları gibi masallarda bu ortaklığı görmek mümkün. Bu masalların her birinde kurnaz kötü bir kahramanın masum olan hayvanlara zarar vermek istemesini ve bu masum hayvanların annelerinin sözlerini dinlerlerse kurnaz kötü kahramandan kurtularak annelerine kavuştuğu bir son görürüz. Bu ortaklık, masalların evrensel duygular ve öğretilere sahip olduğunu gösterir.

Günümüze geldiğimizde masallar, anlatım şekliyle beraber işlevi değişmiş görünse de temel rolünü oynamaktadır. Bugün de masallar yazılı, sesli, sinematografik olarak yalnızca çocuklara değil, yetişkinlere  de hitap etmeye devam etmektedir.

Angela Carter, “The Bloody Chamber” adlı eserinde, klasik masalları feminist bir perspektifle yeniden yazarken; Neil Gaiman “Snow, Glass, Apples” adlı eserinde gotik, karanlık bir tarzla klasik masalları yeniden anlatır. Disney gibi şirketler masalları popüler kültüre uyarlamıştır. Bu yeniden üretimler eski öğretilerde kalıplaşmış öğretileri ya yıkmış ya da daha da güçlü bir şekilde çocukların ve yetişkinlerin hayatına yerleştirmiştir. Yine de yeniden üretimlerde de masalın özündeki adalet, cesaret, kimlik arayışı gibi evrensel temalar varlığını korumaya devam etmiştir.

Sonuç olarak masalların insanlık tarihinde hem bireysel hem toplumsal hafıza olduğunu söylemek mümkün. Masallar aracılığıyla geçmişten bugüne insanlığın mücadele biçimlerini, değerlerini ve insanı, evreni anlamlandırma çabalarını öğrenmekteyiz.

Bugün masalları yeniden okumak, sadece geçmişe bir yolculuk değil, aynı zamanda insanlığın anlamını yeniden keşfetme fırsatıdır. “Bir varmış, bir yokmuş” ifadesi hala aynı güce sahip; bizi ortak hafıza için karşılıyor.

Son Makaleler

spot_imgspot_img

Related articles

Leave a reply

Please enter your comment!
Please enter your name here

spot_imgspot_img