Müzikte ‘cover’, dünyanın her yerinde tanıdık ezgileri yeniden yorumlamanın heyecanlı bir yolculuğu… Peki bu yolculuk, bir kültürün kimliğini taşıdığında nasıl dönüşür? Kürt müziğinde algoritmalarla birleşen yeniden yorum pratiği dinleyici için tam olarak ne ifade ediyor? Kimi zaman özgünlük tartışmalarıyla eleştirilen, kimi zaman müzik sektörünün bir koşulu haline gelen cover meselesine bir de buradan bakalım.
“Cover” terimi müzikteki en geniş tanımıyla bir eserin orijinalinden farklı bir kişi tarafından çoğunlukla farklı bir tarzda icra edilmesini ifade eder. Bir şarkıyı yeniden yorumlamak, bir forma uyarlamak yeni bir mesele olmamakla birlikte 20. yüzyılın başlarında özellikle ABD’deki plak endüstrisinin yaygınlaşmasıyla yükselişe geçtiği biliniyor. O dönem üretim yapan ancak bilinmeyen ve genellikle sansürlenen siyahi müzisyenlerin blues veya jazz eserleri beyaz müzisyenler tarafından yeniden icra edildi. Elijah Wald gibi araştırmacılar bu pratiğin kimi zaman “kültürel gasp (cultural appropriation)” olarak nitelendirildiğini yazmakta. Dünyaca bilinen birçok müzisyen eski şarkıları yeniden yorumlayarak ünlendi. Örneğin, Elvis Presley kariyerinin başında blues ve gospel şarkılarını yorumlayarak tanındı. Bob Dylan şarkıları binlerce müzisyen için isimlerini duyurmanın bir yolu oldu. Günümüzde ise cover, sosyal medya platformları ve müzik siteleri aracılığıyla müzik sektörüne girişin âdeta bir koşulu durumunda. Youtube, TikTok gibi platformlar müzisyenlerin cover yapmasını kolaylaştıran ve teşvik eden alanlar haline geldiler. Peki müzik endüstrisi ve algoritmalar neden cover’a teşvik ediyor? Dinleyici neden cover dinliyor?
Spotify’ın hazırladığı 2022 Küresel Müzik Raporuna göre, cover parçalar ya da kimi zaman cover yerine de kullanılan ve bir eseri baştan yapmak anlamına gelen “remake”ler, genç kullanıcılar tarafından %35 daha fazla dinleniyor. Bunun ardındaki sebeplerde dinleyici beğenisinin etkisi büyük. İngiliz müzik sosyoloğu ve eleştirmen Simon Frith, dinleyicilerin cover tercih etmesinin temelinde iki faktörün etki ettiğini düşünüyor: tanıdıklık ve sürpriz. Bir yandan dinleyicinin şarkıyla kurduğu tarihsel ve duygusal bağın “konforu”, diğer yandan ise tanıdık melodiye yeni bir dokunuş beklentisi. Frith, müzikal zevki “tanıdık olana yakınlık” ve “yeni olana açıklık” arasında salınan bir kavram olarak tanımlıyor. İki his arasındaki estetik denge, dinleyicinin cover parçayla kurduğu ilişkiyi şekillendiriyor ve “nostaljik yenilik” diyebileceğimiz bu durum dinleyiciyi hiç duymadığı, bilmediği bir parçayı dinlemek yerine tanıdık melodinin yeni versiyonlarına yönlendiriyor. Dinleyici, müzisyenin eski parçaya yaptığı yeni yorum üzerinden yeteneğini ölçüp buna göre takdir edebiliyor. Böylece müzisyen kendini daha güvenli bir alanda tanıtıyor.
Spotify, Instagram, YouTube, TikTok gibi dijital platformların algoritmaları temelde dinleme alışkanlıkları ve tekrar dinleme oranlarına göre şekillenmekte. Bu verilere dayalı istatistikler müzisyenleri daha görünür olmak adına algoritmalara göre hareket etmeye itiyor. Dinleyicilerin daha önceden bildikleri melodileri tekrar tekrar çalması ve içeriklerinde kullanması bu platformlarda bir “en çok dinlenen” havuzu oluşmasını sağlıyor ve müzisyenler öne çıkabilmek için bu havuzdan yararlanıyor. YouTube’da öne çıkan -özellikle YouTube Shorts- videolarda yer almak, Spotify’da “radar” listelerine girmek ya da TikTok’ta “viral ses” haline gelmek cover havuzundaki parçalarla çok daha kolay olabiliyor.
Önceden bilinen şarkılardan hareketle yapılan akustik versiyon, remix, lo-fi cover gibi türler algoritma tarafından “yeni içerik” olarak algılanabiliyor. Böylelikle kendine ait bestesi olmayan, orijinal beste sıkıntısı çeken müzisyenler de bu şekilde görünür olma ve kitlelerini büyütme imkanı buluyorlar. Bunlar dışında müzisyenler kariyerlerinin başında zengin bir repertuvar oluşturmak, teknik olarak gelişmek, estetik yorum katarak yaratıcılıklarını göstermek, telifi düşmüş eserler ya da telifi olmayan eski eserler aracılığıyla telif ve üretim maliyetlerini azaltmak, trendleri takip etmek, duygusal ya da politik mesaj vermek, kültürel hafızayı canlı tutmak gibi başlıca sebeplerle de cover şarkı yapabilirler.
Bu genel çerçevenin Kürtçe müzikteki karşılığı dinleyici beğenisi, dijital platformlar ve algoritmaların yoğun etkisi gibi bütün bu sebeplerle birlikte daha farklı dinamiklere de sahip. Kürtçe müzikte cover, sadece bir parçanın yeniden yorumu değil; aynı zamanda bir hafızanın sahneye yeniden davetidir. Bu geçmiş kimi zaman göçler, ayrımcılıklar, direnişlerle dolu olabilir. Kürtçe müzikteki yeniden yorumlama pratiklerini diğer dillerde yapılan üretimlerden ayırt edebileceğimiz en güçlü yanlarından biri budur. Yıllardır bastırılmış bir dilin ve kültürel kimliğin söylem alanına taşınması için tarihten beslenen bilinen eserlerin yeniden yorumu en etkili yollardan birisidir. Bu yeniden icralar, geçmişin kültürel hafızasını canlandırmada ve kolektif hafızanın inşa edilmesinde kritik bir rol oynar. Dinleyici, tanıdığı bir melodiyi kendi dilinde duyduğunda hem şarkıyla hem de kimliğiyle güçlü bir bağ kurar. Bu bağ yalnızca bireysel değil, topluluk düzeyinde de ortak bir duygu alanı açar; farklı kuşakları, farklı coğrafyalara dağılmış bireyleri aynı şarkının ve tarihin etrafında buluşturur. Nostaljik yenilik, yeni sözlere kıyasla bu durumu daha kolay kılar.
Kürtçe müzikteki hafıza aktarımının bir başka kritik boyutu da yazılı notasyonun sınırlılığıdır. Kürt müzik geleneği, uzun yıllar boyunca büyük ölçüde sözlü aktarım yoluyla varlığını sürdürmüştür. Nota arşivlerinin azlığı, repertuvarın önemli bir kısmının kayıt altına alınmamış olması ve kimi eserlerin yalnızca hafızalarda yaşaması, yeniden yorumlama pratiğini adeta bir kültürel koruma yöntemi haline getirir. Bu sebeple Kürtçe bir şarkının cover’lanması, o eserin hem ses kaydıyla hem de yeni icralarla güncel belleğe kazınmasını sağlar. Bu durum, unutulma riski taşıyan melodilerin, sözlerin ve hikâyelerin dijital çağda kalıcı bir şekilde yaşamasına katkıda bulunur. Böylece Kürt müziğinde cover, sadece basit bir yeniden üretim değil, aynı zamanda kaybolabilecek kültürel verinin korunması anlamına gelir.
Kürtçe cover’lar, kültürel hafızayı inşa edip korurken politik anlam katmanlarıyla da dikkat çekerler. 1990’lar, hem Türkiye’de hem de diasporada Kürtçe müziğin önemli bir politik ifade aracı haline geldiği bir dönemdi. Türkiye’de Kürtçe şarkı söylemenin yasak olduğu yılların hemen ardından, özellikle Türkiye’de ve Avrupa’da yaşayan Kürt müzisyenler yasaklı ya da bastırılmış eserleri yeniden yorumlayarak bu yasaklara doğrudan meydan okudular. Bu dönemde Türkiye’de Koma Berxwedan, Koma Amed, Koma Dengê Azadî gibi gruplar, halk arasında zaten bilinen ama resmi kayıtlarda yer almayan birçok geleneksel Kürtçe ezgiyi modern düzenlemelerle tekrar seslendirdi. Öyle ki bu gruplar, bu şarkıları profesyonel olarak kaydeden ilk kişiler oldukları için dinleyici tarafından çoğu zaman yeniden yorumlanan şarkıların bestecileri, ilk icracıları sanıldı. Örneğin Çûme Cizîrê, Amediyê gibi eserler özellikle 90 ve sonrası dünyaya gelen kuşaklar için ilk olarak Koma Amed tarafından duyuldu. Dêra Sor, Gundê Hember (Zerê) gibi halk ezgilerinin ilk icracıları bazı dinleyiciler tarafından Koma Dengê Azadî olarak kabul edildi, böyle bilindi. Yine 90’larda sıkça yeniden seslendirilen halk şarkılarının yeniden yorumları hem kimlik vurgusu hem de yasaklara karşı bir direniş simgesi haline geldi. Bazı şarkılar doğrudan 1990’ların köy boşaltmaları, faili meçhul cinayetler ya da zorunlu göçler üzerine sözler eklenerek yeniden düzenlendi; bu, müziğin politik hafıza taşıyıcısı olmasını pekiştirdi. Bu yeniden yorumlar, dönemin politik atmosferinde hem yasaklı dilin kamusal alana taşınması hem de toplumsal hafızanın diri tutulması açısından büyük önem taşıyordu. Cover, bu bağlamda yalnızca estetik bir tercih değil, Kürt kimliğinin varlığını müzik üzerinden ilan eden bir ifade biçimiydi. 1990’larda yapılan bu politik cover’lar, bugün hâlâ hem sahnede hem de dijital platformlarda dolaşımda, yani politik hafıza ile kültürel hafızanın kesişim noktası olmayı sürdürüyor.
Bu bağlamda Kürtçe müzikte cover pratiği, Fransız sosyolog Michel Foucault’nun iktidarın belirlediği sınırlar içinde işleyen, ancak bu sınırları aşma ve yeniden tanımlama potansiyeli taşıyan “söyleme kışkırtılmak” kavramı ile paralellik gösteriyor. Baskı altında kalan bir dil ve kimliğin, resmi ve hegemonik anlatıların dışına çıkarak alternatif bir söylem alanı yaratması olarak değerlendirilebilir. Bu bağlamda, cover’lar yalnızca müzikal bir yeniden üretim tercihi olmayıp, aynı zamanda iktidar aygıtlarının dayattığı yasaklara, tabulara ve sansüre karşı mikro düzeyde bir direniş stratejisi olarak da işlev görür. Böylece müziksel direniş, söylemin kışkırtılması yoluyla dilin ve kimliğin görünür kılınmasını sağlar.
Bununla birlikte, Kürtçe müzik sahnesinde cover yapan sanatçıların uzun süredir özgün ve yeni eserler üretmedikleri yönündeki eleştiriler, müzik üretiminin yenilenmesi ve özgün seslerin ortaya çıkması gerekliliğine işaret ediyor. Bu eleştiri, kültürel üretimin sürekliliği, gelişimi ve dinamikliği açısından haklı bir zemine dayanmakta. Birçok araştırma, müziklerde kullanılan dilin içeriği genişledikçe dilin kendisinin de sınırlarının genişlediğini, zenginleştiğini gösteriyor. Ancak cover pratiğini salt taklit ya da üretim yetersizliği olarak tanımlamak, bu pratiğin sınırları daraltılmış kültürlerdeki söylemsel işlevini göz ardı etmek anlamına gelir. Zira cover, Kürt müziği için hem iktidarın belirlediği sınırları zorlayan, dile ve kimliğe alan açan bir direnç mekanizması hem de yaratıcı yeniden yorum ve kimlik ifadesi biçimi olarak varlığını sürdürüyor.
Dolayısıyla, eleştirilerin odağında yalnızca yeni üretim eksikliği değil, aynı zamanda sahnenin özgünlük ve yenilik arayışı da bulunmalıdır. Kürtçe müziğin sağlıklı gelişimi için, cover pratiğinin bu direnişçi işlevinin kavranmasıyla birlikte, özgün ve yaratıcı üretimin teşvik edilmesi gerekmektedir. Bu yaklaşım hem kültürel köklere sahip çıkılmasını hem de müzik sahnesinin yenilikçi ve dinamik bir biçimde evrilmesini mümkün kılacaktır.
Kaynakça
Foucault, M. (2014). Özne ve iktidar (O. Akınhay, Çev.). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Frith, S. (1996). Performing rites: On the value of popular music. Cambridge, MA: Harvard University Press.
Spotify 2022 Global Music Report
Wald, E. (2004). Escaping the Delta: Robert Johnson and the invention of the blues. New York, NY: HarperCollins.






