Kavramlar, olgular ve olaylar üçlemesinde, içinde yaşadığımız zamanın her bir kavşağında ve şimdiki “an” ve de günceli anlamlandırma çabamız için çıkış ve varış noktalarına ihtiyacımız var. Bugüne rengini veren savaşın ve şiddetin zamana damga vurduğu bu günlerde strateji kavramının kullanımında bir yükselmenin yaşandığı aşikar. Strateji kavramının yapışıp kaldığı birçok tamlama düşünüldüğünde yazı, düşünce ve söylem etkinliklerimizin de bir stratejiye bağlanması gerektiği ortaya çıkıyor. Zaman ruhunun gösterdiği değişkenlik ve aynı şekilde özne ve nesnelerin akışkanlığında anlamlandırma çabamızın kendisi de kavram-olgu-olay biçiminde bir üçlü yapıyı yansıtan bir stratejiyle anlatılabilir. Strateji ve strategos kavramsallığı, Kürtlerin ulus olarak mevcut durumları ve Öcalan’ın tarihsel pozisyonu ve güncel olarak alması beklenen tavırlar kümesinin yarattığı olaylar, bu üçlü odağın birbirine yakınlaşıp uzaklaşmasında değerlendirilmeyi bekliyor.
Bununla birlikte, Öcalan’ın kendi tarihselliği içerisinde stratejik çeşitliliklere nasıl sahip olup süreçlere yön verdiği ya da bireysel sosyolojisini oluşturan unsurların zengin sosyo-kültürel bir dökümü de çok daha geniş bir düşünsel çalışmanın konusu olmayı hak ediyor. Neticede, Öcalan’ın mesajları kadar çağrıları, retorik kabiliyeti kadar söyleminin oluşturduğu güç, karşılık ve karşıtlıklar bugün açısından nelere dokunacağı -geçmişte nelere dokunabilmiş olması da- karşılaştırmalı olarak okunup anlamlandırmaya değerli bir alan açıyor. Zaten bugünün stratejik değerlendirme ve okumaları arasında dile gelen en belirgin soru da bu olmakta: geçmişte bu kaynağın suyu nasıl bir mecra oluşturdu ki şimdi aynı kaynağın aynı ya da farklı mecrasında akacak suyuna ihtiyaç duyuluyor? Değişimin bütün dinamikleriyle düşündüğümüzde, Öcalan, öncülük ettiği muazzam halk hareketi ve onun şahsında oluşan imgelem, her ne kadar zaman içinde düşüncel ve karakteristik yapılarının değişime veya dönüşüme uğramış olma ihtimaliyle beraber, ‘kudretini’ koruduğunu defaatle göstermiştir ve bizler de böyle ele almak durumundayız. Sonuçta nominal düzeyde Öcalan yerini korumakta, söyleminin etki gücünün nicelik ve entelektüel karşılıkları da eskiye nazaran daha geniş bir zemine ulaşmış durumdadır. Politik bir tutsak olarak İmralı Ada Hapishanesi’nde tutulduğu halde, her seferinde “vaadler”[3] için kendisine başvurulmasının nedenleri ve yaratacağı sonuçların “olay” olarak bir karşılığının bulunması da bu sebeplerledir.
Uluslararası güçlerin özelde Ortadoğu coğrafyasındaki bölgesel[4] denklem ve biçim verme uğraşları, TC devletinin bir rejim olarak fonksiyonel gücü ve kabiliyeti ve Kürtlerin ulus ölçeğinde konumlandıkları coğrafi-tarihsel [géo-historique] alan ve güncel örgütsel güçleri beraberinde çoklu stratejilerin ve yeni kavramsal paradigmaların ortaya çıkmasına vesile olmaktadır. Zira Öcalan’ın da İmralı süreci sonrası ideolojik formasyonlara dair yakıştırma ve yakınlaşmasında paradigma kavramsallaşmasına daha çok yer ayrılmıştır. Yakın zamanda kendisiyle görüşmeye giden heyet[5] aracılığıyla dışarıya sunduğu mesajlarının blok olarak özetlendiği yer de yine bir yeni paradigmatik adlandırmaya olan ihtiyacın varlığına ve onun üzerinde çalıştığına dair olmuştur. Teknik olarak, Öcalan’ın belli bir “strateji” çerçevesinde kendisine avukat ve yakınlarıyla görüşme yasağı getirilmediği sürece, görüşme esnasını bir düşünce aktarımı platformuna dönüştürerek yakın tarih yorumu ve siyasi analizlere ayırdığı, kitaplarını ise “uzun süreli” tarih yorumuna ve yeni kavramsal inşalar üzerinden kurduğu görülmüştür. Bu iki çalışma tarzı, onun İmralı süreciyle daha sistematik hale gelmiş düşünsel yoğunlaşmasının stratejisi şeklinde biçim almıştır.
Bu düşünsel kavramsallaştırma süreci boyunca, Öcalan açısından öne çıkan dairesel üçlemelerin ayırıcı bir yeri öne çıkmaktadır. Her birinin kendine has bir odağı olduğu düşünüldüğünde birey, toplum, örgüt [devlet]; Kürdistan, Ortadoğu ve dünya ölçeklerinde belirginleşen dairelerin her birinin kendine has alanları bulunmaktadır ve Öcalan birey, toplum ve örgüt/devlet arasındaki kesişimsel boyutları ve her birinin kendi çalışma prensiplerinin işler olduğu tekillikleri paradigmatik olarak yorumlar. Bu üçleme, onun yorumunda Kürdistan, Ortadoğu ve dünya ölçeğinde sınırlanmaz ve bu üç coğrafik katmanın problemlerine dair de çözüm stratejilerinin paradigmatik unsurları vardır. Özelde demokratik işleyiş esaslarının daha öncül olduğu bu paradigmanın işlerlik kazanması ise bireyden başlayarak, topluluk ve farklı biçimlerde form almış organik yapıların iletişimsel ağdaki düzenleridir. Bu düzende, iletişimsel her türlü yapıyı -birey, cinsiyet, doğa, kurum, yasa, topluluk, örgüt, devlet- bozan her bir ihlalin doğurduğu çeşitli düzeydeki eşitsizlikler, yerel düzeyde Kürdistan, bölgesel olarak Ortadoğu ve küresel kapsamda ise Dünya ölçeğinde yarattığı tarihsel ve güncel sorun ve çatışma alanının varlık gerekçeleri olarak tanımlanmıştır.
Tarihsel ve güncel çatışma ve açmazlara karşı Öcalan’ı bir strategos olarak konumlandırma amacımızın gerekçeleri de daha sarih görülebilir. Yukarıda bahsettiğimiz iki farklı ölçekteki üçlü dairesel unsurlar arasında katalizör etki yapması beklenen Öcalan’da tarihsel ve sosyolojik bir kudretin varlığı ve buna dönük bir yoklamanın nedeni de ona başvurudaki ana unsurdur. Bu başvuru hem kurduğu hareket ve Kürtler, hem tutsağı olup aynı zamanda Kürtlerle çatışma pozisyonunda olan TC devleti, hem Kürtlerin farklı ulus-devletlerde parçalanmış sömürge durumları dolayısıyla Ortadoğu’daki bölgesel rejim ve topluluklar, hem de zincirleme biçimde uluslararası güçlerce yapılmaktadır. Dolayısıyla ona dönük beklenti içindeki bireyler ya da formel düzeydeki her yapı bir stratejik hesap içinde olduğu gibi, Öcalan tarafından yakın tarihli görüşmelerde yeni olarak adlandırılan paradigmanın da nasıl bir çağrı, mesaj ve retoriğe sahip olup hangi yeni stratejileri oluşturacağı merak konusudur.
Öcalan, modern bir strategos olarak hem savaşın hem de barışın tüm yükünü üstlendiğine göre tarihsel bu kavşakta kabul edilme/görülme imkanını da tam da geniş stratejik mahirliğinden aldığı gibi genişletebiliyor. Ona etkisel olarak “kudret”ini her seferinde sınama imkanı verdiğimize göre bizi yanıltıp yanıltmadığını düşünmenin anlamı yoktur, çünkü strategeo bir anlam varyantında “savaş hilesi” yapma kapasitesidir de aynı zamanda. Savaş hilesini komutanlığın bir mahareti saydığımızdan, tek başına “hile” sözcüğünü burada akla gelen ilk tanımından uzak tutuyoruz. “Hile”nin oyundaki hakkaniyete gölge düşürdüğü yerde, savaştaki hilenin stratejik dehaya ilişkin pozitif bir yönü var, dolayısıyla komuta edenin savaş hilesi savaş dehasındaki bir öğe olarak değerlendirilir. Dolayısıyla biz politik stratejilerin bombardıman biçiminde herkesin üzerine yağdırıldığı bir zamanda, strateji sahiplerinin politik taktik yapıp yapmadıklarının hesabından öte, stratejilerinin bizi taşıyacağı bir ileri konumlanışın hesabına yatırım yapıyoruz. Strategos’un zamanı, mekanı, koşul ve araçları, yöntem ve modelleri hesaba katarak politik mecrada oyun oynama, alan kapma ve yerleşme taktiklerinin tümünü duygu ve tahayyül gücümüze sunduğu kadarıyla kavrıyoruz.
Öcalan Kharisma’sının[6] inşa ettiği yeni beklenti ufukları ve kamp alanları
Her strategos’un bir orduya ihtiyacı vardır. Modern strategos da zamanın değişen savaş gerçekliğinde yeni saha ve ihtiyaçların farkında olarak değişiyor. Yazılımcılar, mekanik aygıtlar, troller ve medya iletişim ağlarında çalışan “sanal örümceklerle” birbirine halkalar biçiminde geçen yeni ordu birimleri strategos’u da hükmetme becerisinde yeni taktikler üretmeye zorluyor. Neticede öncünün topluluğunu, ünite anlamında birliğini sağlam bir yere ulaştırma gibi bir hedefi her zaman için geçerli bir beklentidir. Kürdistan gibi bir coğrafyada, dağ ile sembolize olmuş sadece coğrafi değil politik olarak da sert ve çetin koşullar ve iklim detaylarının çeşitliliğinde görüş kadar koku alma becerisi de strategos’tan beklenen özelliklerdir. Koku almanın keskinliğini, politik öngörü sahibi olmak anlamındaki semantik ucunu da düşündüğümüzde öncü yani topluluğa komuta eden lider, görüntünün kesildiği, dönemeç, vadi ağzı, uçurum kıyısı gibi mekânsal eşiklerde uzağı koklama, topluluktan ayrılıp görülmeyene doğru uzanma, -gerekirse tehlikeye gövdesini sunma-, tekin olmayanı keşfedip dönerek topluluğa yeniden öncülük etme gibi dirilik ve direngenlik belirtileri göstermelidir. [7] Zira strategos, gövde kadar zihinleri de diri tutan olma kabiliyetiyle öne çıkar. Öcalan karizmasında kurucu olmaktan büyütmeye, arkadaş ve yoldaş olmaktan başkan ve önderliğe giden sosyolojik semantik öğelerin böylesi bir gelişim seyri vardır. Arkadaş, hareket ve kitleler düzeyinde almış olduğu mesafelerin düşünsel ve maddi zeminlerle olan ilişkilenme biçimi, onlar üzerinde kavrama noktalarını keşif kabiliyetinin toplamında [articulation][8]vücut bulmuş bir karizma gerçekliği söz konusudur.
Strategos, dağ keçisi imgesinde olduğu üzere, topluluğu bir yere taşıma, topluluğa bir yer bulma çabasından birinci elden sorumlu olandır. Yeri geldiğinde, bütün bu coğrafyaya dağılıp yayılarak aynı zamanda ona bir kurtuluş imkanını da yaratandır [émancipation: yayılma®kurtuluş®özgürleşme]. Yeryüzünün bütün bir toprak görüldüğü nötr ve herkese ait olan yerde, aynı zamanda bu yaban ve yasalarının sert olduğu ve herkesin kendisine bir ad ve bir parça bulduğu yerde topluluğuna bir konaklama, kamp ve çalışma alanı bulmak zorunda olandır. Strategos, bu bakımlardan ötürü topluluğuna, birliğine [stratos] bir toprak [pedou], bir yerleşim yeri, üzerine konaklanacak bir kamp yeri bulmakla [stratopedeia] yükümlü olduğu gibi bir habitus yaratma yükümlülüğü de vardır.
Sonuç olarak;
Yukarıdaki metafor ve semantik yüklemeler ışığında, Öcalan’ın son yirmi beş yıldaki paradigmatik izleklerinin Kürdistan ve Ortadoğu coğrafyasındaki geçerlilik imkanları bugün bir daha kendisine sınanma imkanları sunmuştur. Savaşlar, rejim değişiklikleri, sınırların resmi deformasyonu ve yeniden formasyonunun bir şantiye alanına çevirdiği coğrafyada Öcalan’ın topluluğu ve diğer topluluklar için “vaad edilmiş” topraklarda yaşam imkanına götürecek stratejik karizmasında saklı mesaj, çağrı ve retorik unsurların beklenti ufuklarında hangi yeni olaylara nasıl biçim vereceği konusu, tüm muhataplar tarafında hem birer beklenti hem de çözüm imkanlarına dair olasılıkların yeniden diriltilmesi ve çoğaltılması olacaktır.
[1] Strategos: (Antik Yunanca) Komutan, strateji sahibi, öncü, birliğine yön verip ona bir toprak bulan kişi.
[2] 1989 tarihli, Mehmet Ali Birand’ın Abdullah Öcalan’la yaptığı mülakatta geçen, Öcalan’ın “durumum kudretlidir” ifadesindeki “kudret” sözcüğüne gönderme.
[3] Onto-teolojik göndermelerle Mesihçi [Messianique] ufukları zorlayan dile gelişler için vaad’i burada kullanmamızın bir nedeni, vaadin beklenti ufuklarımızı oluşturucu tarafındaki kurucu yapısıdır. Vaat aynı zamanda yönelimimizin eğim açısını da oluşturan maddi zeminleri oluşturma gücüne de sahiptir. Kitlesel olarak öbekleşmenin, toplumsallaşmanın, cemaatleşmenin ve belki de uluslaşmanın öncül koşulları çoğu durumda bir vaadin etrafında vücut bulmuştur.
[4] Rojava’nın statüsü, Suriye’de rejimin alacağı yeni biçimler, İsrail Filistin çatışmasında Gazze ve dolayısıyla Batı Şeria’nın demografi ve yönetim erkinin değiştirilmesine dönük müdahaleler, Körfez ülkelerindeki sosyal değişimler ve yeni konvansiyonel arayışlar, İran’ın Suriye denkleminde ekarte edilmiş görüntüsü, Kuzey Afrika ülkelerinde “Arap Baharı” sonrası görece istikrar durumu gibi, birbiriyle bağlantılı gelişmeleri “bölgesel” olarak kendi içinde kümelendirdik.
[5] Dem Parti milletvekilleri Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder ikilisinden oluşan heyet.
[6] Kharisma: (Antik Yunanca) Gövde, cazibe, hayranlık; karizma
[7] Kürtçe pezkovî/pezkofî olarak adlandırılan dağ keçilerinin Kürdistan coğrafyasındaki yer edinmişlikleri, derin vadi ve yüksek kayalıklardaki tutunma biçimleri, “ısrarlı” ve “inatçı” davranışları, savunma biçimleri Kürdistan coğrafyasında yer edinmiş farklı etnisitede insan topluluklarının kültür, dil ve mitlerindeki çoklu yapılarına yansımıştır. Kürtlerin dil ve kültür bükümlerine ilişkin arkaik işaretlerindeki geo-stratejilerinde bu yapıların zenginliğine sıkça başvuru yapılır. Pezkofî sürülerinde lider, topluluğunu tekin olmayan yerlerden geçirdiği zamanlardaki tavır ve davranışıyla öne çıkar.
[8] Buradaki bağlam, Öcalan’ın biyografik zaman aralığındaki düşünce ve odaklanma biçimi ve katettiği mesafeler kadar sosyo-kültürel yanıyla toplumsal koşul ve birikimlerin toplamında oluşan bir toplam kast edilmektedir.




